Ordu’da aylık olarak yayın yapmakta olan Kuzey Yıldızı dergisinin Şubat sayısında Naim Güney tarafından kaleme alınan Şipşak fotoğrafçı Derviş Usta’nın hikayesi adlı dosya oldukça yankı buldu. Derginin haberine göre, Derviş lakaplı fotoğrafçı Şükrü Düzgören, Ordu’nun en ünlü üç ayaklı şipşak fotoğrafçısıydı. İşte Kuzey Yıldızı dergisinin 19.sayısında yayınlanan dosyanın tamamı: Ülkemizde Osmanlı döneminde fotoğraf sanatı genellikle yabancı kökenli vatandaşların tekelinde idi. Cumhuriyetin kuruluşundan sonra nüfus kâğıtlarına ve resmi belgelere getirilen fotoğraf kullanma mecburiyeti sonucunda, fotoğraf çekenlerin ve çektirenlerin sayısı artmıştı. Artık stüdyoların dışında, bir sokağın köşesinde veya adliyelerin, tapu dairelerinin civarında çalışan fotoğrafçılar çoğalmaya başlamışlar, Cumhuriyetimizin tüm coşkusuna, sevgisine tanıklık etmişlerdi. Ordunun o yıllardaki yegane meydanı olan MilletDüzündeki bayram kutlamalarını, okulları, öğretmenleri, öğrencileri, cenaze ve düğünleri, tiyatro ve konserleri, sokakları, şadırvanları, Ordu’nun en güzel manzaralarını, dedelerimizi, ailelerimizi yıllar öncesinden fotoğraflayarak, bizlere hediye etmişlerdi. Ordu il merkezi olarak, eski yıllardan beri herkesçe tanınan ve bilinen birkaç fotoğrafçısı vardı. Bu fotoğrafçılar, Temel Uzlu ,Mehmet Balkan ile damadı Gündoğdu Gürsoy hatırlayabildiklerimiz idi. Ve daha sonraki yıllarda Foto Millet olarak bilinen Topçam’lı Zikri Aydoğanile Stüdyo Lale fotoğrafçısı olan Nedim Şimşek yan yana Düz mahalledeki Polis Karakolunun arka sokağındaki dükkanlarının önünde uzun yıllar hızlı vesikalık resimlerle hizmet vermiş birer küçük esnaflarımızdı. Bu ustalarımız, çektikleri binlerce fotoğrafla ve karanlık, kırmızı, loş ışıklı film banyolarında tab ettikleri, fotoğrafları ile dünden bugüne Ordululara sayısız hizmetler veren, fedakâr ve cefakârsanatkârlarımızdı. Ordu’nun sokak fotoğrafçıları olanFoto Milletin Zikri usta da her ne kadar bilinse de, Ordu’nun en ünlü, üçayaklı şipşak fotoğrafçısı “Derviş” lakaplı Fotoğrafçı ŞükrüDüzgören’di. Bu güzel ünün, fotoğrafçının elde ettiği sonuçlardan mı, Ordu’ya olan ilgiden mi kaynaklandığı pek belli değildi. Vesikalık kullanımı dışında, talebeliğini, askerliğini bu kentte yapanların ve köylerden gelenlerin Ordu’da bulunduklarını belgelemek için çektirdikleri fotoğraflar da vardı. Bu fotoğrafların çekimi ise özel bir fonun önünde yapılırdı. Arka duvara fon olarak gerilen siyah bezde yarım daire biçiminde yazılı (Ordu Hatıra)’sının nedense “s” ve “n” harfleri ısrarla sağ-sol olarak tersti. Fonun üzeri genellikle çiçek, kuş motifleri ile süslenirdi. Yazı ve süsler, fonun önündeki ahşap iskemleye oturtulan müşterinin başında taç gibi dururdu. Şipşak Fotoğrafçı Derviş Şükrü Düzgören, 1896 yılı Selanik doğumlu idi. Fotoğrafçılık mesleğine çok genç yaşlarda başladığı Selanik’ten mübadele yolu ile Ordu’ya 1920’li yıllarda gelmişti. Daha önce sayısız evlilik girişimleri olan Derviş usta, Ordu’da nihayet mutluluğu son evliliğindebulmuştu. Bu son evliliğinden beş erkek, bir kız çocuğu olan “Foto Derviş” ustanın çocuklarından Süleyman ve Bahri , uzun yıllar Işık Foto Stüdyosu olarak baba mesleğine devam etmişlerdi. Şu anda Derviş beyin oğlu olarak sadece Süleyman bey ve çocukları, Ceyhun ve Cesur üçüncü kuşak olarak fotoğrafçılığa başarıyla devam ediyorlar. Derviş usta, çocuklarının kurduğu yeni ve modern foto stüdyosuna rağmen 1968 yılı Aralık ayına kadar üçayaklı şipşak makinesi ile sokakta fotoğraf çekmeye bilfiil devam etmişti. Ordulu şipşak fotoğrafçı Derviş usta, siyah kolluklarını giyip, kutunun iki yanından ellerini sokarak karanlıkta fotoğraf kâğıdını yerine yerleştirip, sonra arka camda beliren görüntüyü kontrol etmek için siyah, büyük bir örtü ile bakardı. Sağ eli ile objektifin önündeki kapağı kaldırır, sol eli ile havada işaretler yaparak oraya bakılmasını sağlardı. Kendi pratiğine göre saptadığı bir zaman dilimi içinde kapağa birkaç daire çizdirir ve tekrar objektifin üzerine takardı. Önce görüntü kâğıdın üzerine “Arap” (negatif) olarak çıkartırdı. Makinenin üzerine konan bir ön aygıtla tekrar çekilerek pozitife dönüştürüp, kutunun içindeki yıkama işleminden sonra havlu ile kurulardı. Fotoğrafın her kenarını bir makas darbesi ile düzeltip biraz daha kuruması bekler, müşterisine hafif nemli olarak verirdi. Derviş ustanın bu sihirli kutusu böyle oldukça pratikti. Kutusunun yanındaki kayıştan omuzuna alarak sırtına alırdı. Ahşap üçayaklarını katlayıp koltuk altına sıkıştırıp, Perşembe ile Ulubey ilçelerinde fotoğrafçı olmadığı çok eski yıllarda Pazartesi ve Salı günleri devamlı şipşak makinesi ile hızlı vesikalık resim çekmeye oraya gidip geliyordu. Perşembe ilçesine Ordu’dan sağlıklı bir ulaşım olmadığı yıllarda denizden motorlarla devamlı gidip gelmişti. Ordulu Derviş usta ile diğer Şipşak fotoğrafçı olan “Foto Millet” gibi sokak fotoğrafçılarının kullandığı bu makinelerin ahşap kısımları genellikle canlı renklerle boyanır, ahşap üçayaklar üzerine oturtulurdu. Karanlık odası kendi içinde bulunan kutunun üzeri, daha önce çekilen başarılı fotoğraflardan örnekler yapıştırılarak bir anlamda vitrin görevini görürdü.Şipşak fotoğrafçı “Foto Millet” ise küçük dükkanın tüm duvarlarına daha önceden çektiği yüzlerce eski vesikalık fotoğrafları sergilemesiyle meşhurdu. Derviş usta, iyi bir fotoğrafçı olmasının yanında manevi yönden de kendini çok iyi yetiştirmiş, hileden, yalandan, haramdan son derece uzak durmayı başarmış, Allah sevgisi ile safi olmuş, huzur bulmuş, Veli bir kimseydi. Aynı zamanda oğlu Süleyman beye ve etrafındakilere “Müşterilerinize komşularınıza,herkese dosdoğru ve dürüst olun, yalan konuşmayın,haram yemeyin.” diye devamlı nasihatleriolurdu. Derviş usta, boş kaldığı zamanda kenarına sessizce çekilir, ibadet, zikir ve tefekkürle uğraşır, disiplinli ve ölçülü yaşamaya, manevi olgunluğa ulaşmaya çalışırdı. Kuran’ını önüne alıp okumaya başladığında gözyaşları sicim gibi akardı. Hatta Ezanın Türkçe okutulduğu yıllarda, Yalı camiinde ezanı tekrar orijinal dili olan Arapça okunması için epey uğraş vermiş, başı bu yüzden zabıta ile sık sık derde girmişti. Derviş usta, aynı zamanda alternatif tıp konusunda da kendini oldukça geliştirmiş, derin bilgi ve tecrübeleri olan tam bir halk hekimi idi. Köylünün kentlinin her türlü derdine çare bulmasıyla ünlenmişti. Çarşamba günleri pazara gelen yoksul köylülerin bazı hastalıklarına sarı kantaron, sarımsak gibi çeşitli doğal bitkilerle ilaçlar yaparak, ücretsiz olarak çok tedavi ettiği de olmuştu. AmaDerviş ustanın en büyük hayali, kutsal topraklar diye bildiğimiz Hacca gidip Kâbe’ye yüz sürmekti. Derviş usta,1968 yılında 72 yaşında iken Hacca gitmek için izin çıkınca çok sevinmiş ve duygulanmıştı. Martı apartmanın önündeki, Gabana iskelesinde onlarca otobüs sıra sıra olmuş, binlerce Ordulu Hacca gidecekleri uğurluyordu.Derviş ustada yolcu etmeye gelen kalabalığı görünce coşmuş, helallik alıp, nasihatlere başlamıştı. En son, Derviş usta, tüm Ordululara dönerek “Ey Ordulular, ben Orduya bir Derviş olarak geldim, bir derviş olarak artık gidiyorum, bir daha görüşemeyiz, hakkınızı helal edin.” Diye önceden olacakları hissetmiş gibielindeki mendili uzun uzun sallayarak vedalaşmıştı. O yıllarda 17 yaşında olan oğlu Süleyman babası Derviş beyin bu verdiği manevi mesajı anlayamamış, babasına dönerek “Baba, ne diyorsun inşallah aramıza döneceksin” diye tepki gösterince Derviş usta oğlunun kulağına eğilerek “Sen annene iyi bak, senin aklın böyle işlere ermez. Diye ikaz etmişti. Daha sonra,Hacda büyük bir huşu ve coşku ile görevini yaparken, Derviş ustanın nefes darlığı nüksetmiş ve kutsal topraklarda vefat ederek, özlemine uygun bir şekilde orada defin edilmiş, Ordu’ya bir daha geri dönmemişti. Otomatik vesikalık çeken makineler gibi yeni tekniklerin gelmesiyle sokak fotoğrafçılarının sayısı da azaldı. Yaşlanan usta fotoğrafçılar yerlerini genç çıraklarına devredemez oldular. Yitip giden pek çok şeyle birlikte her şehrin simgelerinden biri haline gelmiş olan şipşak sokak fotoğrafçıları da yok olup, kaybolup gittiler.. Geçmiş yılların ünlüfotoğrafçılarıDerviş Şükrü Düzgören, Temel Uzlu ve Mehmet Balkan ve damadı Gündoğdu Gürsoy’un çektiği o eski fotoğraflar günümüze kadar gelmeseydi, eski Ordu hakkında görsel olarak hiçbir vesikalı anı olmayacak, yeni nesil gençler,eski Ordu’yu tanımayacaklar, dünden bugüne Ordu’muzun siyah beyaz güzelliklerine tanık olunamayacaktı. Zaman içerisinde anılar kaybolur ama eskimiş de olsalar,Derviş Şükrü Düzgören,Temel Uzlu ve Mehmet Balkan’ın ,Zikri Aydoğan’ın, Gündoğdu Gürsoy’un ve bir çok usta sanatçımızın çektiği bu eski Ordu fotoğrafları tarihe tanıklık edecekler… Bu değerli büyüklerimizin mekânları cennet olsun, iyi ki Ordu’da yaşamışlar…
Editör: TE Bilisim